Marka Hukukunda Kazanılmış Hak Kavramı ve Uygulaması

I. Kazanılmış Hak Kavramı

Hak, hukuken korunan ve sahibine bu korunmadan yararlanma yetkisi tanıyan bir menfaattir. Kazanılmış (müktesep) haktan bahsedebilmek için objektif nitelikte soyut hakkın bir kişiye özgülenmiş, bağlanmış olması gerekir. Diğer bir deyişle kazanılmış hakkı, haktan ayıran; edinilmiş, elde edilmiş olmasıdır. Kazanılmış haklar; soyut hukuk kurallarının kişilere uygulanması sonucunda doğan öznel hukuki durumlar ile hukuka aykırı olmamakla birlikte belli koşullar altında hukuk düzeni tarafından hak doğurduğu kabul edilen fiili durumlarda bulunan kişilere, hakkının yerine getirilmesini isteme yetkisi vermektedir. Diğer yandan da Devlete ve üçüncü kişilere hak sahibinin hakkına saygı gösterme yükümlülüğü getirmektedir. Kazanılmış haklar, yürürlükte bulunan hukuka göre bireyler lehine oluşurlar ve kazanıldıktan sonra herhangi bir kanun ya da idari işlemle ortadan kaldırılamazlar. Kazanılmış hak kavramı, gerek genel hukuk kuramı gerekse kamu hukukunun birçok alanıyla kesişmekte ve iç içe geçmektedir.

II. Marka Hukukunda Kazanılmış Hak

Marka hukukunda kazanılmış hak müessesi, Türkiye’de çokça uygulama alanı olan ve aynı zamanda tartışmalı alanlardan birisi konumundadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK)’ nda açıkça düzenlenmemiş, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından ilan edilen Marka İnceleme Kılavuzunda yer almamış, Türk Patent Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararlarıyla şekillenmiş ve büyük ölçüde Yüksek Mahkeme tarafından ortaya konmuş ilkeleri temel alarak oluşmuştur. Bu çalışmada marka hukukunda kazanılmış hak kavramı incelenerek uygulamadan örnekler verilecektir.

Marka sahibinin tekliği ilkesi Türk marka hukukuna hakim olan ilkeler arasında yer alır. Bu ilkeye göre, bir marka veya onunla iltibas derecesinde benzer olan bir işaret aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak birden çok kişi adına tescil edilemez. Burada tescilli olan markanın sahibi yazılı olarak rıza gösterse dahi, o markanın aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzerinin tescilini mümkün kılamayacaktır. Çünkü marka sahibinin tekliği ilkesi kamu düzeninin bir gereği olarak görülmekte ve Türk Patent tarafından re’sen gözetilmektedir. Kazanılmış hak müessesesi bu noktada devreye girerek, korunmaya değer üstün hakkı bulunan tescilli marka sahiplerine, üçüncü kişilerin haklı bulunabilecek itirazlarına rağmen yeni yapılan başvurularla marka haklarını genişletme imkanı tanımakla birlikte tescilli markada yer alan marka örneğinin yeni yapılan başvurularla da çoğaltılabilmesini sağlamaktadır. Diğer yandan tescilli markanın, zaman içindeki değişiklik ve gelişmelere, işletmenin ihtiyaçlarına uyum sağlaması ve asli unsurunu koruyarak seri markalar yoluyla kendini yenilemesi de zorunlu ve gerekli olabilir bu noktada yine kazanılmış hak müessesesi devreye girerek haksız yararlanma amacını taşımayan sonraki markanın tescilini mümkün kılmaktadır. Kazanılmış hakkın varlığı somut olaya göre dikkatli biçimde incelenmelidir. Zira zorunlu olmadığı halde başkasına ait markaya iltibası daha da arttıracak ölçüde markanın kullanılmak istenmesi dürüstlük ilkesi ile bağdaşmayacak ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde sayılacaktır.

AB uygulamasına bakıldığında, ülkemizdeki gibi bir kazanılmış hak müessesesi bulunmamakla birlikte yalnız konu markanın itiraz gerekçesi marka ile birlikte uzun süredir piyasada birlikte var olduğunun kanıtlanması durumunda ihtilafa konu markalar arasında karıştırılma ihtimalinin azalacağı kabul edilmektedir. Ayrıca sonraki tarihli markanın başvuru tarihinde kötü niyetli bir marka talebi oluşturup oluşturmadığı tespit edilerek “birlikte var olma” ihtimali değerlendirilmektedir. Bu tespit yapılırken AB Adalet Divanı “Pelikan” kararında; önceki marka ile sonraki markanın arasındaki görsel farklılıklar, sonraki tarihli markanın hangi amaçla yapılmış olduğu, mal-hizmet listesindeki değişiklikler gibi faktörleri dikkate almıştır.

III. Yüksek Mahkeme Uygulaması

Kazanılmış hak ile ilgili Türk Patent ve Marka Kurumunun uygulamalarının dayanağını esas itibariyle emsal iki mahkeme kararı oluşturmaktadır. Bunlar Yargıtay 11. HD 2007/7547 E. 2008/10251 K. sayılı “Ece Lady/Ece Toff” kararı ve 2007/11505 E.2008/12839 K. sayılı “Ülker DONUT” kararıdır. Yargıtay 19.09.2008 tarihli kararında, “Ece Toff” ve “Ece Lady” marka tescillerinin hükümsüzlüğü davasında, her iki tarafında “Ece” asli unsuru üzerinde kazanılmış hakkı bulunduğunu kabul etmiştir. Davalı taraf savunmasında, “Ece” ibaresini markalarında hem tescil öncesi hem de tescil sonrası kullandığını ve bu kullanıma dava konusu markalarında da yer vererek bir marka serisi oluşturduğunu göstermiştir. Yargıtay, davalı tarafından özgün yazı+şekil ile kullanılan “Ece” marka serisinin davacı markasına iltibas yaratmayacağına karar vererek her iki tarafında “Ece” markasını kullanmasına izin vermiştir. 14.11.2008 tarihli “Ülker Donut” kararında ise Yargıtay; itiraza mesnet gösterilen “Ülker” markası nedeniyle marka başvurusu reddedilen davacının, “Ülker” markası üzerinde kazanılmış hakkı bulunduğunu ve her iki tarafında hak sahibi olduğunu, “Ülker” esas unsurlu markalar arasında iltibas tehlikesi olmadığından hareketle taraflara ait markaların birlikte var olmasına izin vermiştir.

Bu iki kararda belirlenen ilkeler daha sonraki mahkeme kararlarında emsal alınarak içtihat olarak yerleşmiştir. Yargıtay’ın belirlemiş olduğu ilkeler şu şekilde sıralanabilir:

. Başvuru sahibine ait önceki marka uzun süredir tescilli olmalı ve ilgili piyasada ciddi biçimde kullanılıyor olmalı,

. Önceki markada yer alan asli unsur/ genel izlenim muhafaza edilerek marka sahibi ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenimde korunması suretiyle yeni markanın oluşturulması,

. Çekişme konusu diğer markaya yakınlaştırma, benzeştirme vb. şekilde karıştırılma ihtimaline yol açmaması ve haksız yararlanma amacı taşımaması,

. Yeni yapılmış başvurunun tescilli markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür malları/hizmetleri içermesi,

. Taraflar arasında başka mahkemelerde açılmış hükümsüzlük davası gibi hukuki çekişmelerin bulunmaması

şartları sağlandığı takdirde kazanılmış/müktesep hakkın varlığı kabul edilmelidir. Bu kıstasların bulunup bulunmadığı ise her somut olaya göre ayrı ayrı incelenmelidir.

Türk Patent kararlarının yukarıda sayılan ilkelerden farklılık gösterdiği noktaya değinmek gerekirse ilk olarak; Yargıtay, uzun süredir tescilli olma ve piyasada kullanılıyor olma koşulunu birlikte aramakta ise de Türk Patent YİDK, markanın uzun süredir tescilli olmasını genellikle yeterli kabul etmektedir. Örneğin, Yargıtay 11.HD 2004/544 E. 2004/9548 K. sayılı kararında; “davalının 1982 yılından beri davacının uzun yıllar müşterisi olduğu ve davalının 1985 yılında aynı logo için tescil belgesi alarak, davacının ürünlerinin çok satıldığı Samsun-Çarşamba- Bafra yöresinde ticari faaliyet yürüttüğü belirtilmiştir” şeklindeki kararıyla markanın uzun zamandır piyasada kullanılıyor olması nedeniyle kazanılmış hakkın varlığını kabul etmiştir. Türk Patent YİDK ise 5 yıldan uzun süredir tescilli olan markanın varlığı halinde başvuru sahibinin kazanılmış hakkı bulunduğuna karar verebilmektedir.

İkinci olarak Türk Patent YİDK kararlarında genel olarak başvuruya konu markanın önceki marka ile aynı olması ya da ayniyete varacak düzeyde benzer olmasını aramaktadır. Yargıtay ise markanın asli unsuru değişmedikçe ilgili markanın seri markası olarak nitelendirilebilecek marka başvurularına önceki markanın kazanılmış hak teşkil edebileceği yönünde değerlendirme yapmaktadır. Yargıtay’ın emsal kararlarına bakıldığında seri marka yaklaşımını benimsediği dikkate alınacak olursa, kazanılmış hak kavramının geniş anlamda yorumlanarak, başvuru konusu işaretin, başvuru sahibinin önceki tarihli tescilli markalarından uzaklaşıp uzaklaşmadığı, başka işletmelerin markalarına yakınlaşıp yakınlaşmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim Yargıtay 11.HD 2010/5538 E. 2010/5680 K. sayılı kararında; yeni marka başvurusunun, eskisinin devamı niteliğinde olup olmadığının tüketiciler tarafından kolaylıkla anlaşılamaması ve başka bir marka ile benzeşme çabasının olduğu tespit edildiğinde, kazanılmış hak müessesinin uygulanamayacağını kabul etmiştir.

IV. Sonuç

Bir markayı daha önce tescil ettiren kişi o marka üzerinde ilgili mal ve hizmetler için inhisar ve o markayı başkasının marka olarak tescil ettirmesini men etme hakkını kazanır. Tescil edilmiş olan işaretin aynısı olmamakla birlikte ondan ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan işaretler de marka olarak tescil ettirilemez. Yargıtay, kazanılmış hak müessesesi ile belirli şartların sağlanması halinde, önceki tarihte tescil edilen markanın; kendisini yenilemesine, gelişen teknolojiye ayak uydurmasına, zamanın getirdiği değişimlere uyum sağlamasına, benzer nitelikte başka tescilli marka bulunsa dahi izin vermektedir. 2008 yılında verdiği iki emsal kararında; tescilli markayı oluşturan işaretin aynısının veya benzerinin sonradan bir başkası adına tescili mümkün olmamakla birlikte marka üzerinde tarafların korunmaya değer üstün hakkı bulunması ve önceki tarihli markanın tescil veya kullanımıyla ilgili olarak dava tarihine kadar bir uyuşmazlık çıkarılmadığının tespit edilmesi halinde söz konusu ibare üzerinde taraflar yararına kazanılmış bir hakkın gerçekleşmiş olduğu içtihadında bulunmuştur. Bu sayede tescilli marka sahiplerine üçüncü kişilerin haklı bulunabilecek itirazlarına rağmen yeni yapılan başvurularla marka haklarını genişletme imkanı tanınmaktadır. Ancak taraflardan birisinin önceki tarihte tescilli markasının serisi niteliğinde yeni bir marka tescil başvurusunda bulunması durumunda, sonraki markanın mükerrer marka sahibinin markasına yaklaşma, karıştırılamaya yol açılması veya ondan haksız yararlanma niteliğine sahip bulunmaması gerektiği de unutulmamalıdır. 17.05.2022




Kaynakça:
- D.Çiğdem Sever, Danıştay Kararları Işığında İdare Hukukunda Kazanılmış Haklar, Ankara 2006
- Avrupa Birliği Adalet Divanı, T-136/11 sayılı “Pelikan” kararı
- Prof.Dr. Arzu Oğuzi, Dr. Hasan Kadir Yılmaztekin, Av. Ezel Üner, Fikri Mülkiyet Hukukunda Uzman Arabuluculuk, Optimist Yayınları, 2020
- Erman Vatansever (Erişim tarihi:08/05/2022)
- Bekir Güven, Başvuru Sahibi Adına Tescilli Markaların Yapılan Yeni Başvuruya Etkisi: Kazanılmış Hak Yaklaşımı, 2020
- Yrd.Doç.Dr.Cafer Eminoğlu, Marka Sahibinin Tekliği İlkesi Ve Bu İlkenin Markanın Devri Bağlamında İncelenmesi, 2016
- Kazancı İçtihat Bankası